18 Ağustos 2013 Pazar

Filmler

Çok sevdim bu filmi :)) 500 days of summer iki sn önce bitti.Onun için hayatının kadının dediği kadını kaybetmesi ve 500 gün içinde adamın yaşadıklarını anlatıyor film.Çok hoş, güzel akıcı anlatılmış.Zooey Deschanel tatlı ve güzel oyunculuğuyla tam oturmuş rolüne ve bu filmde gözleri bir harikaaa!! Yönetmen Marc Webb ve asıl oğlanımızda Joseph-Gordon Lewitt.. Spoiler: Adam çok acı çekiyor kız onu bırakıyor hemde bağlanmak istemediğini söyleyip gidip başka adamla evleniyor!! İnsan hayatının bazı dönemlerinde kafası karışabiliyor ama bunun bedelini çok acı bir şekilde ödüyor.Adil miii??
İkinci filmse Haybeden Gerçek Üstü Aşk.. Demet Akbağ'nın oyunculuğuna diyecek söz bile bulamıyorum.Eşsiz bir yetenek leziz bir oyuncu.. :))  Spoiler: Böyle sonu gelir mi gelmez mi gelir mi gelmez mi...Peki Hamlet Shakespeare'e hesap sorabilir mi? Gerçekten her şey yazılmış biz de oynuyor muyuz? O halde neden cezasını biz çekiyoruz.Acıyor, en derin yerlerim.. Acıyor, söylemeye yorgun olduğum her yerlerim.Özlüyorum, ve özledikçe sessizleşiyorum.Bekliyorum.. Başka elimde hiçbir şey yok ve ben kabul edemem gittiğini...

28 Kasım 2012 Çarşamba

  Her şeyi zamanında yapmak gerek.Yazmaya hazır değilim diye beklemek saçma.Aklına geldi yaz üzüldün yaz olmadı bu dememeli bence.Tutunamayanları okuyorum şimdilerde sevdim çok sevdim hemde kesinlikle tavsiye edebileceğim bi kitap.Herkese tavsiye etmem ama özel bi kitap ne de olsa benim için özel insanlar okusun onu da.Bide ne düşünüyorum bak bu aralar ben bi ruha aşığım.. Elle tutulabilir görülebilir bişey değil o.Ve ne yazık ki en güzel onda oluyo sanırım bu ruh.Bi insan bütün mutluluğunu bütün anını sabah ilk uyandığında aklına geleni nefesiyle birlikte içine dolan o şeysiz nasıl yaşar?!? İmkansız.Kafayı yer keçileri kaçırır delirir.. Neyse canım zaten ben ona değil bi ruha aşığım...........


29 Ekim 2012 Pazartesi

düşünmemek istiyorum


Alışılagelmiş bir kalıbın dışına çıkmak için harcadığım zaman belirdi gözlerimin önünde bu gece. Uzaktan, sessizce izlemek hoş halbuki ama, dayanılması güç bir ağrı bedendeki. Nasıl bir başlangıç olsa diye kemirilen bir akıl, allak bullak olmuş çürük duygular kokan ifadeler…
Fazlaca içilen kahvenin, bünyeye alınan kafeinin yaratmış olduğu alkolümsü bir tat ve uyuşmuş zihne eşlik eden parmaklarım. Karşımda, sadece sen. Belki öncesi, belki sonrası. Belirsiz…
Belirsizlik; geçmişe ya da geleceğe değil, şu ana sadece. Mevzular derinleşmiş, ellerim nasır tutmaya başlamış. Ölüm uzak, yaşamak anlamlı. Belki de ölümün anlamlı oluşu ve yaşamanın uzaklığı hissedilen.
Kim bilir? Ben bile çözemezken aklımdaki soruları. Sorular diyorum ama… Karmaşa olabilir mi, direksiyon başında olup nereye gideceğini bilememenin ifadesi?
Saçmalık!
Zararlı olan düşünmek, düşünmeye çalışmak gibi. Düşünmenin ifadesi, ifadesizlik, kifayetsizlik gibi.
Ayıp!
Sevginin tarifi;
Suç!
Acının umutlara karışması, siyahların beyazların içine sızması gibi. İyilik meleklerinden çok şeytanımsı dokunuşlar, cadı kazanına düşmek gibi ya da havuza bile bile atmak kendini.
Ya aşk?
Ölümsüz değil mi?
Belki…

14 Ekim 2012 Pazar

-Ondan ayrıldım.Kestim attım onu.Acımadı hissetmedim bişey.En kötüsü de buydu; bişey hissedememek yıllara zamana emeğe acıyor böyle olunca insan.Anlatsam keşke diyorum sonra kelimeler daha ağzımdan çıkarken buharlaşıyor.Bu kadar anlamını yitirebilir mi zamanında bütün geleceğini vermeyi düşündüğün insan.
Heyhatt çok garipsin çok..

“Hiç yalnız hissetmedim kendimi.
Bir odada tek başıma kaldım, intiharın eşiğinde. Kendimi çok kötü hissettiğim oldu, ama hiçbir zaman birinin odaya girip kendimi daha iyi hissetmemi sağlayacağını düşünmedim? ya da birkaç kişinin.
Başka bir deyişle, yalnızlık beni hiçbir zaman rahatsız etmemiştir, çünkü yalnız kalmaya doyamam.
Ben kendimi insan dolu bir odada ya da tezahürat yapan seyircilerle dolu bir tribünde en yalnız hissederim.
Ibsen’den bir alıntı yapacağım: “En güçlü insanlar genellikle yalnızdır.” Hiçbir zaman içimden, “şuh bir sarışın içeri girince kendimi daha iyi hissedeceğim,” diye geçirmedim. Hayır, onun hiçbir yararı olmaz. İnsanları bilirsin, “Hey, Cuma akşamı, ne yapacağız? Burda kös kös oturacak mıyız?” Evet, kesinlikle. Çünkü yok dışarıda bir şey.Aptallık sadece.
Aptal insanlarla fingirdeyen aptal insanlar. Geceye koşa koşa çıkmak gibi bir ihtiyaç içinde olmadım hiçbir zaman. Barlarda gizlendim, çünkü fabrikalarda gizlenmek istemiyordum. Hepsi bu. Milyonlarca insan adına özür dilerim, ama ben kendimi hiçbir zaman yalnız hissetmedim. Kendimden hoşnutum.
Bildiğim en iyi eğlence kendimim. Biraz daha şarap içelim!”

Eylül 1987

Charles Bukowski

24 Nisan 2012 Salı

-annemle karşılıklı kadehleri tokuşturmak iki tek atabilmek isterdim..
-bugün dinlediğim ve söylediğim bütün kelimeleri sana armağan etsem küçük kız.. yine sımsıkı sarılman yeter aslında..
-kızım oğlum farketmez adı 'yusuf' olucak..
-hayatta bilmemiz gereken şeyler varmışşşş....
-acizliklermi bildiğimde yine aciz sayılırmıyımm??!?!?!?
-bana bir lokma sevgi verirmisinn?? Hüznü su yapıp içtikten sonra yemeliyim onu...beellllki ruhumun açlığını doyurunca dans edebilirim....
-biliyomusun birbirimize ne kadar çok yaklaşırsak içimizdeki kokuları o kadar az duyarızz..
-bi insanlayken ne kadar çok bugün hiç bitmesin diyosan onu o kadar çok seviyosundur..
-koşarsın koşarsın koşarsın ve dönüp arkana bakarsın sorarsın kendine ben ömrü bunun için mi geçirdim!!!..
-çocuğunuza mücadele ruhunu öğretin.
-babamın çocuk yetiştirme hakkında hiçbişey bilmediğini düşünüyorum..
                                                                   
                                                                                                                      20-24 nisan

19 Nisan 2012 Perşembe

yazmak yazmak.. üşenmeden çekinmeden pek de üzerinde düşünmeden her gün buralar yazmakk........